Beni çok şaşırtan bir kitap oldu. İyi olmasını bekliyordum ama harika bir kitap beklemiyordum açıkcası. Beklediğimin çok çok üstündeydi. Ayrıca ilk defa bir Türk yazarın kitabını çok beğenmenin mutluluğunu yaşıyorum :D

 Kahperengi problemli bir ailede büyüyen Narin'in o aileden, aşkından sıyrılıp yeni bir hayata başlamasını ve yeni hayatında kaçtığı eski hayatıyla yüzleşmesini anlatıyor.Diziyi izlemeye daha önce başladığım için kitabı okurken de sürekli kıyaslama yaptım. Kitap diziye göre çok daha güzel.Çünkü dizinin uzaması için birçok değişiklik yapılmış ve bu dizinin basit bir konuya sahip olmasına neden olmuş.

Karakterlerin kitaptaki ve dizideki halleri çok farklı. Narin kitapta mavi gözlü ve biraz daha pasif biri. Fırat ise serserinin teki. Dizide ise kahraman gibi gösterilmiş. Gerçi böyle yapmalarını anlıyorum. Çünkü izleyici karşısında kahraman birini bekliyor.

Anlayacağınız kitabı okuduğuma pişman değilim.Keşke daha önce alsaymışım.

PUANIM:



Kardeş. Bu kelime, bilhassa evleneceğim adamı tanımlarken kullanıldığında tüyler ürperticiydi. Bir an için tüm bedenimi bir titreme almıştı.




“Günün birinde bize teşekkür edeceksin.” “Ne için?” diye sordum kuşkuyla. “Küçük arkadaşının neler yapabileceğine dair seni uyardığımız için. Böyle birini erkeğimden uzak tutmadığım sürece, ona asla güvenmezdim.”



Bir an Westry’nin sol elinde kırmızı bir şey görür gibi oldum. Dışarı çıkıp kapıyı kapadığında, elimle kulağımı yokladım. Amber çiçeği gitmişti.



“Orası birinin bakacağı ilk yer olur. Tıpkı paspasın altı gibi; her hırsız, ilk önce oraya bakması gerektiğini bilir.”

Mektubu kalbimin üzerine bastırarak gözlerimi sıkıca kapadım. Gerard’ın vatan sevgisi beni her ne kadar mutlu etmiş olsa da onun tehlikede olduğunu düşünmekten nefret ediyordum.



Çayımın içinde dönen kremanın, tıpkı hislerim gibi karmakarışık oluşunu izledim.

Ben ona yalnızca bir parçamı verirken, o tüm kalbini bana vererek bütün hayatını bana adamıştı. Benim kalbimdeyse, içinde sönmeyen bir mumun yandığı, kilitli bir oda vardı.




“Hayır,” dedi, elini dudaklarımın üzerine koyarak. “Ömrümün geri kalanı boyunca seni seveceğim, ama önümüzde beni bekleyen bir görev daha var, bunu biliyorsun. Ben Avrupa’dayken, bu savaş ne kadar uzun sürerse sürsün, beni ve bu bungalovu anılarında bulabileceğinden emin olmak istiyorum. Bu, ayrı olduğumuz zamanlarda sana güç verecek.”
a Rafflecopter giveaway

Dün akşam okumaya başladım ve şu anda 135. sayfadayım.Bitmesi için sabırsızlanıyorum. Yanlış anlamayın sıkıldığımdan değil. Sonunda neler olacağını merak ettiğimden :)

 Aslında birkaç gün oldu biteli ama yorumlamaya daha yeni fırsat buldum. Bu kitaptan beklentilerim çok yüksekti. Çünkü ben Türk yazarların kitaplarında hep hayal kırıklığına uğramış biriyim. Herkesin bayılarak okuduğu Eroinle Dans beni sinir krizine sokmuştu. Hiç o bağımlılığın kötü tarafını yansıtamamıştı. Hatta bazı yerlerini özendirici bile buldum. Sonra Elif Şafak'tan birkaç kitap okudum. Onun da tarzını benimseyemedim. Birkaç  Türk yazarı daha okumayı denedikten sonra elime hiç Türk yazarın kitabını almadım. Çünkü hep hayal kırıklığıyla sonuçlanıyordu. Bende bu kitabı beğenirsem.  Türk yazarlardan da kitap okumaya başlayacağım diye bir karar aldım. Hadi şimdi kitap hakkındaki düşüncelerime bakalım.

 Okumaya başladığımda kitaba pek ısınamadığımı belirtmiştim. Çünkü benzetmelere çok yer veriliyor ve bazı olaylar çok abartılıyordu. Maalesef bu durum kitabın yarısına kadar sürdü. Kitabın yarısından sonra olaylarda hareketlilik başladı. Ondan sonrasında da gözüme hiçbir şey takılmadı. Vardıysa da ben göremedim. Çünkü çok heyecanlıydı. İlk yarısında elimde sürünen kitap ikinci yarısında hemen bitti. Sonu çok şaşırtıcıydı. Kitabın sonunda ağzım bir karış açık kaldı.

 Şaşırtıcı bir sonu olmasına rağmen yine de benden yüksek bir puan alamayacak bu kitap. Çünkü Yazarın kullandığı dil bana çok yapay geldi. Ağdalı dil yerine günlük dili kullanılsaydı olaya daha çabuk adapte olurdum. 

 PUANIM:


 Uzun süredir alışveriş yapmıyordum. Bu alışveriş bana ilaç gibi geldi :D Videodaki hatalarımdan ötürü özür dilerim. Video çekerken heyecanlanmayacağım günü sabırsızlıkla bekliyorum :(

 Alışverişimi okuoku sitesinden yaptım dememe gerek yok sanırım :) 
 İyi seyirler :)

 Aslında daha kesin bir düşünceye sahip değilim ama sevemedim ben bu kitabı. Konusuyla alakalı falan değil. Aksine bence harika konusu var. Sadece çok benzetme yapılması okurken beni rahatsız ediyor. Tabii başından bir şey söylemek mümkün değil. Belki ileride  konunun heyecanlı olmasından başka hiçbirşeye dikkat edemeyeceğim. Okuyup göreceğim. 

 Peki siz neler okuyorsunuz ?



Gölgelerin Yolu'nu incelediğimiz blog turunun dördüncü gününde herkese merhaba :) Bugün blogumda kitap yorumunu okuyacaksınız ama isterseniz önce ilk üç gün neler yapılmış  ve neler yapılacak bir göz atalım:)




YORUM:Anlatmaya nereden başlasam acaba ? En iyisi kapaktan girişi yapayım =D Artemis'in kapaklarını beğenmediğimi artık cümle alem biliyor. Gölgelerin Yolu'nun kapağını diğer Artemis kitaplarının kapaklarından daha çok sevdim. Çünkü Diğer kitaplarında olduğu gibi kapak neon neon parlamıyordu. Çok hoşuma gitti. Umarım Artemis çıkaracağı diğer kitaplarda da böyle yapmaya devam eder. Kapakta beni rahatsız eden tek şey kapak görseli oldu. Daha iyi bir görsel bulunabilirdi sanırım. 

 Küçük puntolu olduğunu gördüğümde içimi bir korku kapladı. Çünkü rahatsız bir göze sahip olduğum için okurken problem yaşayacağımı düşündüm. Başlarda da biraz zorlandım. Ne zaman kitabın konusunu kavrayıp adapte oldum. İşte o zaman punto falan benim için hikaye oldu. 

Kitabın konusunu kavramakta zorlandım.Çünkü olayların nasıl bir dünyada gerçekleştiğini kitabın başından değil olaylar ilerledikçe öğreniyoruz. Öncelikle şunu söyleyeyim kitap her bünyenin kaldırabileceği bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Baştan Uyarayım. Sürekli şeker kızların olduğu pembe dünyaların anlatıldığı kitapları okuyorsanız bir değişiklik olsun diye alıp okumayın. Yok ben entrika dolu kitapları severim kan revan vazgeçilmezim, psikolojik ögeler barındırırsa tadından yenmez, araya azıcık aşk serpiştirilirse de hiç fena olma diyorsanız bu kitap tam size göre. Nasıl da anlatmışım ama =D

  Kitabımız güçsüz sokak çocuğu olan Azort'un güçlü suikastçı olan Durzo Blint'in çırağı olmasını konu alıyor. Karakterlerin işlenişine bayıldım. Karakterlerin fiziksel özellikleri yerine psikolojik özelliklerinin üzerinde durulması çok hoşuma gitti. 

 Bu kitapta sevdiğim bir şey de sürekli şok olmamdı. bir şeyi de doğru tahmin edemedim. Hah! Tamam buldum birazdan şu olacak diyorum ama olmuyor. Hele kitabın sonlarına doğru yüzümde gözlerimin pörtlemiş dudaklarımın da "O" biçimini aldığına eminim =)

Uzun lafın kısası ben bu kitabı çok sevdim. Bitirmem uzun bir süre alsa da kesinlikle buna değdi.

 PUANIM:



"İlişkiler ayak bağıdır. Sevgi, boğazına dolanan ilmektir. Benimle gelirsen sevmeye tövbe etmelisin."

"İntikam mı? İnsanlara hak ettiklerini vermek mi ? Bunları gerçekten yaptıysam şu lanet olasıca kılıcı boğazımdan aşağıya itiveririm."

"Umut.Tabii ya. Umut, gelecekle ilgili kendimize söylediğimiz yalanlardan başka bir şey değil."

"Maskeler değişir, maskeyi takanlar hep aynı kalır, öyle değil mi ?"

"Çoğu insan öğretimiz için güçlü değildir Kylar, o yüzden tanrılar ya da adalet, hatta çoğunlukla insanın içindeki iyilik gibi rahatlatıcı hayallere inanmayı tercih ederler. Bu hayaller savaşta işe yaramaz. Hayalleri yıkılır."

"Çoğu insan karanlığa sırtını döndüğünde yanına birkaç parça ganimet almak ister. Bu istek onları yavaşlatır. Asla amaçlarına ulaşamazlar."

"Hayatın kendisi bir hiçlikten ibaret. Bu sadece kimin kazandığını kanıtlayan bir dikili taş ve kazananlar bizleriz. Biz hep kazanırız. Ama kazanmanın bile bir anlamı yok. Kazanıyoruz çünkü kaybetmeyi küçük düşürüyoruz. Sonuçlar anlamları haklı çıkarmıyor. Anlamlar sonuçları haklı çıkarmıyor.Bunu haklı çıkarabilecek kimse yok. Haklı çıkmak diye bir şey yok. Adalet yok."



 Tanıtım videosunu izledikten sonra bu kitabı kesinlikle benim olmalı diye düşünmüştüm. Arkadya'nın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde yaptığı çekilişle de benim oldu =D Güzel bir roman okuyacağımı biliyordum ama bu derece güzel olacağını hiç tahmin etmemiştim.

Kitabımız gazeteci Matt'in kardeşiyle gittiği bir barda başlıyor. Matt kardeşinden gözünü bir anlığına ayırıyor ve geri baktığında kardeşini göremiyor. Tüm barı aramasına rağmen kardeşini bulamıyor. Bir gün sonra terk edilmiş bir evde kız kardeşinin çıplak  cesedi bulunur. Kardeşinin cinayetiyle ilgili tek ipucu vardır. Kız kardeşinin kaçırıldığı saatlerde Ipod'una yüklenmiş bir şarkı. "Pariste Bir Sevgili... Başını Kestim..." Matt bu ipucunun başka cinayetleri de işaret ettiğini düşünerek Paris'e gider...

 Kitabın başından itibaren katilin duygularını öğrenmemiz hem heyecan kattı hemde kitaba çabucak kuru gerilim yerine katilin duygularını ve psikolojik durumunu anlayarak empati kurmamı sağladı. Benim gözümde Tess kitaplarından daha değerli bir kitap oldu.  Temposu hiç düşmedi ama 250 sayfadan sonra kitabın temposu tavan yaptı. Bir türlü elimden bırakamadım. Hele o yeraltı mezarlığında geçen bölümler harikaydı!

 Normalde bir kitabı bir kereden fazla okumam ama Ölüm Şarkısını bir ara tekrar okumayı planlıyorum. Araştırma yapmadım ama yazarlarımızın birçok kitabının olmasını ve Arkadya'nın bizi bu kitaplarla bir an önce buluşturmasını umuyorum:)

PUANIM:


Kitabın kapağını açtığınızda göreceğiniz ilk yazı


Kitabı Okurken Dinlediğim Şarkı:





 Herkese merhaba! Nisan ayının ikinci gününde mart ayında neler okumuşum, beğenmiş miyim yoksa nefret mi etmişim bir göz atalım istedim. Videoda yorgunluğum sebebiyle çok durakladım ve çoğu zaman cümleleri karıştırdım. Bu bana ders olsun. Eğer bir daha video çekecek olursam hafta sonu dinç bir şekilde olmaya özen göstereceğim :)

 Geçen ay siz kaç kitap okudunuz ? yorumlarınızı merakla bekliyorum =)